Sinemamızın Şen Kahkahası Adile Naşit
Sinemamızın en içten kahkahası, en tatlı annesi, en kalbe dokunan sesi, her zaman iyi hissettiren mimiklerin sahibi Adile Naşit nam-ı diğer Adela Özcan 17.06.1930’da İstanbul’da dünyaya geldi.
Dev bir sanat dehası olmasına şaşırmamak gerek. Çünkü, sanatçılık genleriyle dolu bir ailede doğup büyüdü. Annesi tiyatrocu Amelya Hanım, babası Komedyen Naşit Özcan (Komik-i Şehir Naşit), dedesi Kemani Yargo Efendi, anneannesi Meşhur Kantocu Küçük Verjin, abisi Tiyatrocu Selim Naşit. Ama ailenin medarı iftiharı Adile Naşit’tir. Ünü ülke sınırlarını aştı. Gülümseyişi bir bize değil; dünyaya ulaştı. Böylelikle milyonların sevgilisi rolüyle hafızalara kazındı.
Abisiyle birlikte babalarının sahnesinde pür heves ezberledikleri replikleri canlandırmak, en büyük eğlenceleriydi. Bu eğlence babalarına da pek keyif veriyor olmalıydı ki; ikisini de teşvik edip, tiyatrocu olmalarına ışık tuttu.
Babasını henüz 13 yaşında bir çocukken son yolculuğuna uğurlayan Naşit, o gün karar kıldı tiyatrocu olmaya. Amacının belirginleşmesi babasının mesleğine sahip çıkıp, onun yerine sahne tozu yutmak, onun kollarına sarılıyormuş gibi sevgiyle oyunlara sarılmak, onu sahnelerde yaşatmaktı belki de kim bilir? Her perde, her ses, her nefes, her replik ona hayat oluyor ve bu yüzden seyircilerini de var olduğu her projede hayata bağlıyor bence.
Tiyatroyla 14 yaşında tanışır. İstanbul Şehir Tiyatroları’nın Çocuk Tiyatrosu’ kısmına girer. Orada ilk sahne deneyimini yaşar. Halide Pişkin tiyatro grubunda yer alır. Oyunlardaki başarısıyla adından söz ettiren Adile Naşit, Muammer Karaca tiyatrosuna geçer. Başarı başarıyı kovalar. İlk sinema deneyimini 1947’de Seyfi Havaeri yönetmenliginde ki Yara filmiyle tattı. 1948 ile 1951 yılları arasında Aziz Basmacı ve Vahi Öz ile birlikte kurdukları tiyatro grubunda sahne aldı. 1950’de sözlerini Nazım Hikmet Ran’ın yazdığı, Cemal Reşit Rey’in bestelediği Lüküs Hayat’ın sinema versiyonunda rol aldı.
1950’de kendisi gibi tiyatrocu olan Ziya Keskiner ile dünya evine girdi. Bu evlilikten Ahmet adında bir oğlu oldu.
Eşi ve abisiyle birlikte Naşit tiyatrosunu kurdu ancak; bu tiyatro uzun soluklu olmadı. 1963’ten 1975’e kadar Gazanfer Özcan- Gönül Ülkü tiyatrosunda övgüyle bahsedilen ve herkesin hayranlık duyduğu bir sima haline geldi.
Oğlu Ahmet’i 16 yaşında, kendi doğum günü arifesinde kaybetti. Ahmet kalbi delik olarak dünyaya geldi. Tedavisi için ameliyat şarttı. Onlar ameliyat masraflarını karşılayacak güçte değildi. Fakat sanat camiası bu çifti severdi, yalnız bırakmadı. Çiftin oğulları için Gece Tiyatrosu düzenlendi, yardım kampanyaları oluşturuldu. Ameliyat için gerekli para toplandı. Ahmet Amerika’ya gönderildi. Ameliyatı iyi geçmesine rağmen; kalbi yorgun düştü ve Ahmet hayata yenildi. Adile Naşit oğlunun ölüm haberini aldıktan sonra, sahnede yine o iç ısıtan haliyle boy gösterdi. Belki de böyle harikulade bir kıvama ermesi, oyunculuğunun kalitesinin sınırsız oluşu acılarla demlenmesindendir.
1970’li yıllarda altın çağını yaşadı, fırtına gibi esti. Kimin aklına gelir ki, Hababam Sınıfı’nın Hafize anasının aslında evlat hasretle yanıp tutuşan bir anne olduğu? Evladını toprağa gömse de; bir okul dolusu çocuğa gülümsedi daima pür neşe, içtenlikle.
1976’da düzenlenen 13. Altın Portakal Film Festivali’nde “Makbule” karakterindeki eşsiz performansıyla “En İyi Kadın Oyuncu” ödülünün sahibi oldu.
Münir Özkul’la oynadıkları aile temalı filmler ışığında 7’den 77’ye herkese kendini sevdirdi. Özellikle Ertem Eğilmez’in yönetmenliğini yaptığı “Gülen Gözler” filmindeki sıcaklık, samimiyet ve aile sevgisiyle insanın yüreğini ısıtır.
1980 Yılında Trt’de “Uykudan Önce” adlı programı sunmaya, çocuklara en tatlı haliyle masallar anlatmaya başlar. Çocukların Adile teyzesi olarak hafızalarda yer eder.
1982’de eşi Ziya Keskiner’i kaybetti. 1983’te Cemal İnce ile evlendi. 1985’te “Yılın Annesi” seçildi. 57 Yıllık hayatına yaklaşık 83 sinema filmi, çok sayıda tiyatro oyunu, 2 dizi sığdırdı. 11 Aralık 1987’de bağırsak kanseri onu bizden aldı. Hayata veda etti sahnelerin gülen yanı. “Tiyatroda doğduk Selim’le ikimiz. Kulislerde, tiyatronun ta içinde büyüdük. Babamızdan geçen bir tutkudur tiyatroculuk. Ayrıca çok sevdiğim bir iş.”
Ne güzel şey, sevdiğin işi yapabilmek. Ne güzel şey, sevdiğin işte en iyi olabilmek. Işıklar içinde uyu güzel gülüşlü kadın. Cennetten yine masallar anlat kuzucuklarına. Yine misafir ol gel evlerimize. Doymayalım seninle filmleri seyretmeye ve bin kez izlesek de yine izleme hevesiyle dolalım. Akdeniz’de Spor Ekibi olarak Adile Naşit’i ölüm yıl dönümünde saygıyla anıyoruz. Sanat camiasının eskimeyen
gülüşünü hatırlatmak istedim.
” Sen gülünce şuranda iki çukur oluyor ya, beni oraya gömsünler” Kemal Sunal