İHH Akdeniz platformunu oluşturan dernekler, Çin’in Doğu Türkistan üzerindeki zulme dikkat çekmek için açık hava toplantısı yaptı.
Telin toplantısında, Yeniden Refah Partisi başkanı Atınç Korkmaz ve partili üyeler, Alperen Ocakları başkanı Numan Çelik ve ocak mensupları, ASAM başkanı Ahmet Çiçek ve dernek üyeleri katılım sağladı.
Kalabalığa seslenen İHH başkanı Mehmet Yıldırım konuşmasında şu cümlelere yer verdi;
“Selam Olsun Uygurlu Kardeşlerimize, Lanet Olsun Faşist Çin’e, Doğu Türkistan’daki Çin zulmüne “DUR” demek, zulmü kınamak, “BOYKOT” çağnsı yapmak için buradayız. Önce şunu belirtmeliyim ki; Müslüman Uygur Türkleri topraklan ve vatanları uğruna, Doğu Türkistan’daki şanlı direnişlerini 263 yıldan beri büyük bir cesaret, kahramanlık örnekleri ile dolu ve başarı ile sürdürmekte olup, bu paralelde Çinin de zulmü artmaktadır.
Gözümüze uzak, gönlümüze yakın Doğu Türkistan’dan yükselen çığlıkla yüreklerimiz yanmaktadır.
Özellikle 1949’dan beri tam 72 yıldır Türkiye’nin iki buçuk katı büyüklükte yüzölçümüne sahip olan Doğu Türkistan’da bir millet kan ağlarken; bütün dünya kör, sağır, dilsiz; bu hayasız, bu alçakça zulmü seyretmektedir.
Ne yazık ki, milletimizin büyük çoğunluğunun yaşanan insanlık dramından haberi dahi yoktur.
Çin Devleti, yıllardır işgal ettiği Doğu Türkistan’da sistematik katliamlar gerçekleştirmektedir.
Türkistan kan gölü haline gelmişken başta İslam ülkeleri ve Birleşmiş Milletler yaşanan dramı görmezden gelmekte, sözde insan hakları savunucuları susmakla yetinmektedir.
Doğu Türkistan’da evlerinden, yurtlarından edilmiş milyonlara, katledilen canlara kimsenin gözlerini kapatma hakkı yoktur. Soydaş ve din kardeşlerimiz toplama kamplarında tecrit altında tutulmakta, türlü işkencelere maruz bırakılmaktadır.
Ne hikmetse bu vahşet, basın yayın organlarının ilgisini çekmemekte; birçok basın kuruluşu için akan kan, haber değeri dahi taşımamaktadır.
İstanbul’da Çin Konsolosluğu önünde on yaşlarında küçük bir kız çocuğu gözyaşları içerisinde şöyle haykırıyor: “Sizin çocuklarınız yok mu? 4 yıldır babamı ve kardeşlerimi görmüyorum!” Oyun çağında bir çocuğun yaşadığı travmayı hiçbirimiz tarif edemeyiz, işin aslı son dokuz yıldır Doğu Türkistan tam bir cinnet halini yaşıyor.
Dünya üzerinde yaşamanın en zor olduğu, “Uygur, Kazak, Kırgız olma suçundan” milyonların demir parmaklıklara mahkûm edildiği Doğu Türkistan, nesli yok edilen milletlerden biri olma yolunda!
Her defasında da birileri bizi oyalıyor, nereye kadar susacağız. Birileri Müslümanları hem yok edip hem silah olarak kullanabiliyorsa, bizim bir şeyler söylememiz lazım. Dava bizim davamız, mücadele bizim mücadelemiz, kimlik bizim kimliğimiz, tarih bizim tarihimiz, iddia bizim iddiamız. Coğrafyamız için bir özgürlük söylemi ve güç inşası ancak ve ancak bize göre, bizim doğrularımıza göre, bizim duruşumuza göre olacaktır. Dünyanın en zalim ülkeleri içerisinde İsrail’den, Amerika’dan, Fransa’dan, İngiltere’den başka bir ülke daha var Çin.
Hem de insanoğluna verilen bu evrensel hakkı zerre kadar tanımayan ve umursamayan zorba-terör devleti olarak, ÇİN. Doğu Türkistan’da her geçen gün artan İnsan hak ihlallerini, katliam, asimilasyon, tecrit politikaları, din, kültür ve içtimai ve idari yasak ve baskılarıyla bizi hep meşgul eden ve üzen Çin şimdi de kardeş aile projesi ve toplama Nazi kampları cinayetleriyle insan hak ve kutsiyeti yerle bir ederek, zulüm ve vahşetini inanılmaz boyutlara çıkartmıştır.
Dünya tarihinde bir milletin topyekûn gözaltına alındığı, kadın erkek, genç yaşlı toplama kampları, çocuk kampları ve hapishanelere doldurulduğu, kalanların da “aile olmak” projesi adı altında evlerde Çinli gardiyanların insafına terk edildiği, nisanların sokaklarda dahi yüz tanıma sistemleriyle adım adım izlendiği başkaca bir dönem var mı bilemiyoruz. Fakat bildiğimiz 2. Dünya Savaşı’ndan bu yana kitlesel olarak en büyük özgürlükten men etme operasyonunun Doğu Türkistan’da yürütülmekte olduğu!
2014 yılından itibaren Teröre Karşı Sert Darbe Operasyonu ve ilan edilen “75 Aşırılık Belirtisi”yle başlatılan keskin saldırılar, 2017 Nisan’ından itibaren Doğu Türkistan genelinde yoğun bir şekilde kurulmaya başlayan ve sayılarının 1.200’ü geçtiği belirtilen toplama kamplarıyla bambaşka bir noktaya taşındı. Evlerinden, çocuk ve eşlerinden, anne-babalarından, akraba ve arkadaşlarından, işlerinden, okullarından hasılı en sevdiklerinden kopartılan, dünyanın en ağır işkence ve mahrumiyetlerini yaşayan 3-8 milyon Doğu Türkistanlı Çin’in “gönüllü mesleki eğitim kamplarında soykırıma uğruyor!
Bir çadıra ya da pusulaya sahip olmak, mutfağında birden fazla bıçağı olmak, pasaportu olmak, başörtüsü takmak, camiye gitmek, oruç tutmak, okulda ve resmi dairelerde ana dili kullanmak bile bir kişinin toplama kamplarına alınması için yeterli sebep olarak görülmektedir.
Çin’in genel hukuk ilkesi olarak bilinen masumiyet karinesini hiçe sayan “suçu önceden önleme prensibi” ile herhangi bir suçu bulunmayan ve mahkeme edilmeyen milyonlarca insan “ayrımcılık, aşırılık ve terör” suçlamalarıyla toplama kamplarına dolduruldular. Burada kalabalık hücrelerde sırt üstü yatabilecek kadar bir yer bile bulamayan insanlar yoğun beyin yıkama faaliyetlerine ve işkencelere maruz kalıyorlar.
Toplama kamplarında keyfi güç kullanımı, özgürlüğün sistematik olarak kaldırılması, kültür ve inançların tahkiri, ideolojik baskılama, insanlıktan çıkarma, taciz, tecavüz, fiziki ve psikolojik işkence, cinayet ve soykırım suçları işlenmektedir. Kısacası bu kamplar, tüm insan haklarının ihlal edildiği yerlerdir.
Çin, BM İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nde ilan edilen tüm hakları gasp etmekte, BM Soykırım Sözleşmesi’nde bulunan beş maddenin tamamını ve dahi Roma Statüsü’nde düzenlenen “Soykırım Suçu ve “İnsanlığa karşı suçların tamamını ihlal etmektedir.
Bu insanlarla aynı gökyüzünün paylaşmak ve onların acı ve ıstıraplarına, yürek yangınlarına, kalp kırıklıklarına uzaktan da olsa şahitlik etmek, bizleri yaşadığımız çağın adaletten uzak düzeninde insanlığımızdan utandırıyor. Dünyanın insanlık adına Doğu Türkistan için söyleyecek bir sözü olmalı”
şeklinde okuduğu bildirinin devamında, yapılması gerekenleri de sıraladı.
“Doğu Türkistan’daki mazlum halk, Türk ve İslam aleminden ve diğer dış dünyadan acil siyasi ve diplomatik kurtarma müdahalesi beklemektedir.
Doğu Türkistan’daki toplama kampları kayıtsız şartsız bir an evvel kapatılmalı, bölgede uygulanan tüm hak ihlallerine derhal son verilmelidir.
BM, Çin’in insan haklarını ayaklar altına alan toplama kampları vahşetini derhâl durduracak sahici adımlar atmalıdır.
İslam İşbirliği Teşkilatı ya İslam ülkelerini bu zulme karşı mobilize etmeli ya da kendini lağvetmelidir. Zira İİT’nin mevcut tutumu Çin’i daha da cesaretlendirmektedir.
Türkiye bu zulmün bitirilmesi için öncü olmalıdır.
Çin bu zulmü sonlandırıncaya kadar tüm dünya halkları Çin mallarını boykot etmelidir.
Ya Rabbi sen bizi Çin zalim devletini kahrı perişan etmeye memur eyle, bu zulme göz yuman ne kadar Çin zalim halkı varsa onları da kahreyle. Onlardan intikamımızı öyle bir alalım ki bir Çin Seddi daha ördürelim ve dünyanın başına bela olmaktan 2200 sene daha uzak dursunlar. Dünyaya yaydıkları virüs yetmediği gibi zulüm yaymaktan da çekinmeyen bu Ye’cüc ve Me’cüc taifesini yeryüzünden silmemizi ya da gücünü kırmamızı bizlere nasip eyle. Sen Azizsin, Züntikamsm, intikam alan, zalimin zulmünü yerde bırakmayansın.
Antalya Platformu ve Akdeniz Dayanışma Platformu-ADAP olarak insanlık katledilmeden, yaşanan trajedi daha da büyümeden öncelikle hükümetimizi ve Birleşmiş Milletler Örgütünü, Doğu Türkistan’da yaşanan bu katliamı ve zulmü durdurmak üzere yetkili organlarını harekete geçirmeye ve etkili tedbirler almaya davet ediyoruz.
Aksi halde bu katliama sessiz kalan her kurum, örgüt ve ülke, işlenen bu insanlık suçuna ortak olacaktır. Bunun hesabını Allah sessiz kalanlarımıza ya bu dünya da ya da ahi rette ağır bir şekilde soracaktır. Biz bu zalimlerden olmak istemiyoruz. ZALİMLER İÇİN YAŞASIN CEHENNEM.
Haber; Cengiz Savaşeri